23 Şubat 2011 Çarşamba

SERGIO RAMOS- 3 PUANI KAÇIRDIK


Lyon'la berabere kaldıktan sonra twitterdan döktürmüş Ramos
"Muy contento por la victoria de hoy..3puntos mas y ahora a pensar en la champions.También feliz por mi debut como capitán en partido oficial"
Yani diyor ki "Kazanmaya çok yaklaştık. 3 puanı kaçırdık vs..."
3 puan ? Şampiyonlar Ligi 2.turunda ? Barça'yı kupa da yenerseniz 6 puan gelecekmiş. Yersen:)


20 Şubat 2011 Pazar

KELLE AVCISI SCHUSTER


Öğlen saatlerinde Bobo ve Sivok'un ilk 18'de olmayışını duyduğumda tek düşündüğüm, Schuster'in bu maçta öne geçmeyi beklemiyor olduğuydu. Düşünün sizin lig için hedefiniz yok,rakip şampiyonluğa gidiyor. Baskı yapacak, ablukaya alacak bu bariz. Takımdaki tek kontratak silahını tribüne gönderiyorsun. Kanatlarındaki oyuncular, tek forvetinin iki katı hızlı dribling yapıyor. Bu adam bir kontra atakta kanattan gelecek ortayı nasıl tamamlayacak? Kaldı ki Türkiye standartlarında Almeida tek forvet oynayabilir mi ? Kime indirecek topları, daha da yavaş mesafe kateden Guti'ye mi? Almeida bugün tek kelimeyle Kasımpaşa'nın Ersen Martin'iydi.  Kaçırdığı gol, ofsayt olmayan ama kesilen pozisyondaki kaçıracağı gol, formsuz Bobo'yu bile arattı. Artık Almeida kazanı da kaynamaya başladı. Almeida'ya kızmamak lazım, bitirici golcü olmadığını biliyorduk zaten. Kızılması gereken isim ise Kelle Avcısı Schuster...

Beşiktaş'ın atak setleri nedir? Quaresma'nın kanattan zorlayıp geçebilirse bakmadan yaptığı ortaları tamamlama çabası mıdır? Schuster'in oyun planında bu olduğunu düşünmüyorum ve bence çok özverili oynamasına rağmen Beşiktaş, Quaresma'nın kucağına düşmüş durumdadır. Ekrem'i o kadar yalnız bıraktı ki bu maçta adam 15 dakikada atılacaktı. Hangi beki 2 ye 1 bırakırsan kötü gözükür Ramos'u,Alves'i bile. Ekrem'in golü de Quaresma'ya ders olacak nitelikte. Çekti vurdu şanslıydı.

İlk 30 dakika Fenerbahçe etkiliydi. Duran top klasiği. Önceki yazımda bu haftaki 5. gol Lugano atar demiştik, kısmet Necip-Selçuk anonimine nasipmiş. Dia'nın şutu girse Schuster topun ağzına gelmişti şimdiye kadar. Fenerbahçe'nin kontra atak özürlülüğü maçın heyecanını uzattı belli bir süreye  kadar.

Ekrem'in golü, ikinci yarı Toraman'ın golü Beşiktaş ilk defa organize olmayan bir topla öne geçmesini sağladı. 30-60 arası maç tamamen Beşiktaş'a dönmüş, Almeida-Quaresma pozisyonları harcıyordu. Orta sahayı yavaş geçen formsuz Ernst-Fernandes değişikliği beklerken, Ferrari-Lugano dövüşünden haklı bir kırmızı kart çıkıyordu. Maç sonu Schuster'in "Lugano'nun olduğu her yerde provakasyon vardır." söylemine de hak veriyorum. Bu adam resmen Chucky gibi. Ekrem gibi Gökhan Gönül'de kırmızıdan yırttı bu hafta.

Necip'in stopere geçmesiyle Fenerbahçe dalga dalga gelmeye başladı. Sarı kart alan Necip Aureilo ile değiştikten sonra orta saha baskısı hiç kalmadı. Alex'in kafa golünde de stoper özelliğinden yoksun olduğunu gördük malesef Aurelio'nun.


Bu maç sonunda ceza Ferrari'ye kesilecek. Muhtemelen ceza alır ve ayrılır. Schuster de maç sonunda bunu işaret etti. Beşiktaş bir haftada 3. futbolcusunu harcayacak (Üzülmez, Erhan Güven, Ferrari). Schuster de bu derin kadroyu eritene kadar durmayacak...

17 Şubat 2011 Perşembe

3'Ü GÖRDÜM, 4'Ü DE GÖRDÜM,YERİNDE GÖRELİM Mİ? BJK 1-4 DINAMO KIEV


Beşiktaş için UEFA'da yolun sonu erken geldi. Dinamo Kiev yola devam ediyor. Ne kadar devam edebilirler bunu bilemeyiz çünkü bugün rakibin yetenekli bir takım olup olmadığını anlayamadık.Ama futbolu bizden daha çok bildiğini 4 duran toptan gelen golle kanıtladılar. Rıdvan'ın reklamda dediği gibi "Duran toptan 4 gol yiyeni yerinde gördü taraftar"  5. Lugano'ya kısmet olacak sanırım.

Türk takımlarında Avrupa maceralarının klasiğidir rakibin ilk kornerinden gol yemek. "Duran toplara olan zaafımız" sığınağı böyle doğdu. Galatasaray'ın Göteborg'a 1-0 yenildiği maç ilk aklıma gelenlerden. Beşiktaş  bunu bu sene  alışkanlık haline getirdi. Zaman,mekan takım ayrımı gözetmiyor.


Maçta artı olarak söylenebilecek pek şey yok. Quaresma en etkili günündeydi, yırtındı resmen ödülünü de haketti formalite maçta oynamayacak olarak. Attığımız golde hazırlanış açısından güzeldi. Bobo'nun sola deplase oluşu, Nobre'nin indirişi güzel bitirici bir Quaresma golü. Simao'nun oynadığı maçlarda atak çeşitliliği artacaktır. Umarım bu organizasyon kıpırtıları devam eder. Schuster'in takıma kattığı tek şey bu olacak bu gidişle.

Maçtaki skordan bağımsız olarak samimiyetle söylüyorum ki Beşiktaş'ın herhangi bir kulvarda başarıyı yakalaması gerçekten artık imkansıza yakın benim gözümde. Çünkü bariz bir şekilde bu takım defansif hiçbirşey çalışmıyor. Korner çalışmalarında Q7 topu kaleye atmaya çalışıyordur, Hakan da içeri alırsa gülüp eğleniyorlardır.

Hakan'ın haklı kuduruşunun 3 saniye öncesi

Defans demişken, sorum önce İsmail'e sonra Schuster'e. Bir takımın defans oyuncusu kornerlerde öndirek almayı nasıl bilmez? Futbol oynayanlar bilirler, defans oyuncusundan,öndireği aldığında, oyuncunun topun yönüne göre refleks ile hareket etmesini önlemek için kale direğini eliyle tutması istenir. İbrahim Üzülmez'e atıp tutuyoruz, yeteneksiz ama istekli diyerek. 11 senedir böyle bir sıkıntı yaşadığımızı hatırlamıyorum. İsmail'in 2.golde direkle arasında 80cm var, rakip oyuncu olsa kaleciyi engellemekten endirekt serbest vuruş olur. Hadi her duran toptan gol yiyoruz. Peki neden kornerden bir heyecan bile yaratamıyoruz? Bu da başlı başına bir sorun değil mi?

Beşiktaş iyi niyetli,çalışkan oyunculardan kurulu bir takım olabilir. Schuster'in kendi futbol mantığını empoze etmesini de anlayabiliyorum ama bu kibir niye? Kornerlerde defans oyuncularının adam paylaşımı halı sahadan hallice kalıyor. Kornerlerde Schevchenko'yu tutacak adam Hilbert mi olmalı ? Beşiktaş'ın defans oyuncuları çok şanslı hissediyorlardır kendilerini. İdmanlarda geriye en hızlı koşanı formayı kapıyor sanırım.



Açıkçası bugün izlediğim Beşiktaş'ın aldığı her galibiyet, Schuster'in defansın verdiği alarmı gözardı etme vahamiyeti devam ettiği sürece, oynadığı oyunla değil rakibin basiretine bağlı olacak. Üzülerek söylüyorum ama Yıldırım Demirören'in her fırsatta dile getirdiği "Dünya Takımı  Beşiktaş", Avrupa'nın kalburüstü liglerinde ilk 10 a giremez. Blackpool oluruz ancak kendi oyununu oynamaya çalışan futbol romantiklerinin sevgilisi bir takım olarak.

13 Şubat 2011 Pazar

BETERİN BETERİ VAR ANKARAGÜCÜ 1-0 BJK



Dün Galatasaray'ın maçını izlemeyen arkadaşım "Nasıl oynadık" diye sordu. Cevabım "Abi 5. dakika da yediği golü çıkaramadılar" oldu. Bugünkü maçtan sonra açıkçası mahçup oldum kendisine. Beterin beteri varmış.

Yazıyı Schuster'in basın toplantısını dinlemeden önce yazıyorum. Bu maçtan sonra söylemesi gereken, kendisini bir nebze kurtarabilecek açıklama, "Lige havlu attığımızdan standart oyunumuzu oynamaya çalıştık gibi bir şey olmalı". Çünkü Schuster'in bu maç için  seçtiği ilk 11, tartışmasız çıkabilecek en kötü 11'di. Eğer Almeida'yı UEFA'da oynatacaksan, ki oynatacaksın seçtin adamı, neden milli maçtan yorgun gelmiş oyuncunu hırpalıyorsun? Eğer ki Bobo'yu oynatacaksan UEFA'da, bu kadar maç varken neden kendisini oynatıp sisteme kaynaştırmadın?



1. dakika dolmadan yenen gole bakalım. Bir Beşiktaş klasiği resmen. Uyuyan emekliliği gelmiş İbrahim Üzülmez adamını kaçırıyor. Ekrem dene şahsiyet de ters kademe de topa çıkamıyor. Futbolda, maç içinde en çok ne yapmasını gerektiğini bildiğim pozisyon olan sağ bek pozisyonu olduğu için, rahatça söyleyebiliyorum ki madem boyun kısa, madem vuramayacaksın vuracak adamı bozacaksın, geri geri koşacaksın. Olduğun yerde zıplamak sana 3 saniye kaybettirdi. Nitekim purocu apaçi Serdar,  ilk pozisyonda kaçırsa sen zıpladığından, döneni tekrar tamamlayacak üstüne puro yakıp  "Sevinmemeliyim" tribine başlamış olacak.

Defansla başladık devam edelim. Sivok-Toraman ikilisi de berbattı. Kafayla defansa inen her topa bir son saniye hamlesi gerekiyor ki uzaklaşabilsin. Perşembe'ye uyuyan Schevchenko'yu uyandırmasak bari.

Aurelio ilk yarının en iyisiydi. Necip'ten tek fazlası olan hava toplarında, bugün etkiliydi. Fernandes'in  defanstan topları  taşıması daha iyi oldu bence. Ernst'den daha iyi top saklıyor.Geçen haftaki hatadan ders almış Schuster.

Ders almak deyince ikinci yarıdaki değişikliklerden bahsetmek istiyorum. Sanırım Schuster bu takımın beklerinin kim olması gerektiğini bildiğini, yaptığı değişikliklerle gösterdi. İsmail'in 14 dakikadaki pas alışverişi, İbrahim Üzülmez'in 45 dakikadaki pas sayısına yetişti. Schuster'in kafasındaki 4-4-2 kırması  4-2-3-1 sisteminde Nobre'nin oynadığı pozisyon hep var olacak bu belli oldu. Nobre için sistem kurmuyordur umarım. Eski Nihat'a uygun bir yer ama...  Bu pozisyon için bir transfer isteyecektir yaza Schuster. Nobre, topu alıp  pas kararı verene kadar sağ açık sol açık kanat değiştirecek neredeyse.

Bobo, aldığı sürede sırtı dönük gayet iyi oynadı. Yer yer kanada deplase oldu. Bu özelliği onu UEFA'da süre almasını sağlayacaktır, tabi Schuster inat etmezse.

Artılar:

- Yapılan yerinde ve zamanında  değişiklikler
- Bobo'nun alternatif olduğunu ispat ettirmesi
- Hakan'ın iyi oyunu
- Ligden kopulduğunun garantilenmesi, sezon sonuna kadar önemli maksimum 10 maç kalması.( UEFA,Kupa)

Eksiler:

- Guti'nin alternatifisizliğinin giderilememesi
- Alternatifisiz oyuncular listesine Hilbert ve İsmail'in eklenmesi.


Dinamo Kiev maçı, Schuster'in futbolcudan anladığını bize anlatmak için en önemli  ve belki de son şansı. Kontrollü oyunu benimseyeceğinden eminim ama bence Simao'nun yokluğunda  kanatta Bobo'yu kullanıp klasik bir 4-3-3 yaratması yapılabilecek en mantıklı tercih olacak. Skor ne olacaksa olsun ama eğer perşembe sahada Ekrem'i  veya Erhan Güven'i  görürsek, kendisine olan güven yıkılacaktır. En azından benim...

11 Şubat 2011 Cuma

NİHAT KAHVECİ'NİN GİZLİ MESAJI


HAVE I FAILED?

Nihat'ın tişörtündeki yazıya dikkat. "Have I Failed". "Yes,You have."demek lazım.Çok üzülüyorum Nihat'a. Lig TV'ye verdiği röportajda "Artık futbol oynamak istiyorum."demesine, kötü bir performansı sorulduğunda "Beşiktaş'taki herhangi bir maçım" demesine de. Ama Beşiktaş'a geldiği günlerdeki Avrupa'nın katmış olduğu haklı özgüvenin biraz olsun törpülenmiş olmasına da seviniyorum. Q7'yi sorduklarında "Adam ısınırken seyirci ayağa kalkıyor" demesi, burukluğunun göstergesi. Haydi Nihat şu an sana çok uygun bir forvet var takımda Almeida adında dikkat Almedya değil, silkelen senin Kovaçeviç'in olabilir o adam diyorum.Kaybetmediğini ispatla, çünkü Beşiktaş'ın Guti'ye 2.5m euro öderken tercümanına 3.5m euro ödeyecek parası YOK!

10 Şubat 2011 Perşembe

Futbol'un Dexter'ı Dennis Bergkamp


Beşiktaş'a Nobre'nin yerine adam arıyordum kafamda işyerinde. Birisi olsa şöyle topa vurduğunda daha yop yolda iken havalara kalksam sarılmaya başlasam yanımdakilere. En iyi kimi alabiliriz diye düşündüm durdum. Kimi alırız bilemem ama kimi alamayacağımızı biliyordum. Dennis Bergkamp. Blogların adetindendir idollerini yazarlar en başta,benimki bugüne kaldı,kısmet..

10 Mayıs 1969 doğumlu Dennis Bergkamp ile tanışmam 98 Dünya Kupası'nda oldu. Arjantin'e 90. dakikada attığı gol herkes hatırlar sanırım. 13 yaşında bir çocuğun dikkatini kolayca çekebilecek turuncu Hollanda formalı sarı kafalı manevi adaşım bir anda idolüm oldu. Fifa 99'un yıldızıydı çoşardım o ve Weah'la. Sonraları araştırdım daha bir hayran kaldım kendisine. Adamın resmen dandik golü yoktu. Hep bir klas vuruş ayağının içi,üstü farketmez.

Wondergoal, Uçmayan Hollandalı, Afacan Dennis, Buz Adam gibi lakapları olan Bergkamp kale önünde o kadar sakin ve bitiriciydi ki bugün futbol oynuyor olsaydı eminim O'na Dexter derdik. Uçmayan Hollandalı denmesinin sebebi uçak fobisi olmasıdır. Hatta Bursa'da oynana Hakan Şükür'ün golüyle 1-0 kazandığımız maça bu yüzden gelmemişti sanırım. 12 yılını Ajax altyapısında olmak üzere 25 yıllık futbol yaşantısını, arkasında hatırlanan tek bir skandal bırakmadan, banka hesabında 37 milyon pound ile 2006'da bir Ajax-Arsenal maçı ile sona erdirdi Bergkamp. Sonuna kadar hakediyor. Biraz daha hırçın bir adam olsaydı Cantona'nın yanında yerini alırdı asi ruhların idollüğünde.



Ajax'ta 185 maçta 103 gol attıktan sonra İnter'e 12 milyon pound'a geçen Dennis 11 maçta 8 gol atarak takımına UEFA kupasını getirdi. Ligde sadece 3 gol atabildi. Tüm kariyerine baktığımızda geçirdiği en kötü 2 sezon diyebiliriz rahatlıkla.52 maçta 11 gol. Catennacio resmen eritti Buz Adamı. İnterliler de böyle düşünüyorlar ki kendisini tüm yılların en kötü 5 transfere koyuyorlar Recoba, Cannavaro ile birlikte. Merak edene listede Okan Buruk yok ilginç.


Kulağında Çirkin İnter Başkanı Massimo Moratti'nin "Arsenal'de 10 gol atarsa şanslıdır" sözleri çınlayan Bergkamp Arsenal'e 95 yazında 7.5 milyon pounda  geçiyordu. Golsüz geçen 7 maçtan sonra ilk golünü Southampton'a atıp İtalyan kabusundan uyanıyordu. O gelene kadar ki Arsenal tribünlerinin en sık kullandığı tezahürat olan "Boring,Boring Arsenal" onun gelişiyle mazide hoş bir sedaya dönüştü. Bundan sonrası malum 423 maçta 120 gol Arsenal'in tüm zamanların en çok gol atan 10 oyuncusundan biri. 


Bergkamp'ın Arsenal Gollerinin Dağılımı

Arsenal' a gelişinin 2.senesinde bir büyük buluşma gerçekleşiyor, Arsene Wenger takımın başına geçiyordu.  Wenger'in de onun için söyledikleri "Teknik topla yapabildiklerinizi gösterir,zeka ise tekniğini efektif kullanmanı sağlar.Dennis'in her hareketin de bir zeka pırıltısı mevcut." Dennis'in cevabı ise  "Arsenal'in atak oyununa katkıda bulunduğum doğru. Wenger geldikten sonra Patrick Viera,Petit,Overmars geldi ve dünya klasında bir takıma dönüştük." olup pastadan pek fazla pay almak istediğini gösteriyordu. Bu oyun stilini de yansımış olacak ki Arsenal'de 11 yılında attığı goller,  yaptığı asistlerden sadece 2 sezon fazla oldu.

Bergkamp'ın EPL Gol-Asist Dağılımı

10 numaralı formanın hakkını veren ender adamlardan olan  Bergkamp elde ettiği 2 Uefa Kupası, Kupa Galipleri Kupası, 3 EPL şampiyonluğu,4 FA kupası, Yılın Genç futbolcusu, Yılın futbolcusu, 98 ve 02'de yılın golü başarılarına rağmen benim gözümde futbola en güzel katkısı Henry'i Henry yapan adam olmasıdır. Tabi O bıraktıktan sonra Henry'nin Dünya Kupası vizesini eliyle alması da var.

Dennis Bergkamp aka. Dandik Golü Olmayan Adam. Özür diliyorum senden Nobre gibi karambol golcüsü ile aynı cümlede adını ağzıma aldığım için...





7 Şubat 2011 Pazartesi

STADIO DELLE AQUILE -KARTALLAR'IN STADI


Anıtlar kurulunun onayıyla yeni bir stat için düğmeye basıldı bildiğiniz üzere. Stadın yapımı süresince Beşiktaş'ın maçlarını nerede oynayacağını konuşmaktan, stadın şekli şemali hakkında pek konuşma fırsatı kalmadı insanların. Gerekliliği hakkında kimsenin şüphesi olmadığından , zamanlama hakkında bir tartışma yapılabilir sadece. Bunu da ligin ilerleyen haftalarında bir yazıda tartışmak daha mantıklı.

Gelelim neye benzemesi gerektiğine. Malum bazı kararlar var. Deniz tarafındaki iki kule yıkılmayacak. Yüksekliği şimdiki yüksekliğini geçemeyecek. Bu kararlar dahilinde yapılabilecek en iyi alan kullanımı stadın arkasındaki İETT arazini kullanmak olabilir. Nitekim Yıldırım Demirören de bundan bahsetmişti. 40.000 kişilik olacağını da eklemişti ki bir Nou Camp, Allianz Arena yapacak  yer de yok. Mantıklı bir rakam. Yeni yapılacak statta loca sayısı şüphesiz arttırılacak ama marka olmuş bir tribün olan Çarşı'nın etkinliğini koruması için Anfield Road'daki KOP tribünü gibi dik bir açıyla yükselen bir tribün olmalı,stada gelecek insanlar o tribünün özel bir yer olduğunu hissetmeli. Gerekirse stadın bir kenarında koltuk sayısından feragat edilmelidir. Zaten istenen Butik stat konseptine de uyacaktır bu tribün. Üstünün de kapanmaması da çok mantıklı olur hem ekonomik olarak hem de görsellik açısından. Gümüşssuyu'ndan inerken, ya da arabayla Beleştepe'den geçerken gördüğüm o yeşil, hayatımda gördüğüm en güzel yeşildir gözümde. Trafikte hep yavaşlarım ya da ışığı beklerim biraz daha görebileyim diye.Sanırım oradaki trafiğin sebebi de bu.

Bu kıstasları ortaya koyduğumuzda esinlenebileceğimiz statlar var.Ben herkesin konuştuğu Old Trafford'u beğenmediğimden biraz araştırma yaptım. Bulabildiğim en güzel örnek, açıkçası ismi de beni inanılmaz cezbetti.

     Stadio delle Aquile- Kartallar'ın Stadı anlamına gelen bu stat Lazio'nun uzun zamandır planladığı fakat bir türlü başlayamadığı bir stat konsepti. Tahmini maliyeti 180 miyon euro. Kısmet bizeymiş deyip direk çalalım zararı olmaz :) Zemin-tribün mesafesinin kısalığı, zarif görünüşü bozulmadan kale arkasındaki müze tarafı Dolmabahçe'ye açılacak geniş bir forum gibi meydanı gibi kullanılabilirse  maç öncesi burada toplanmak büyük keyif olur. Stadın üstü açılıp kapanacaksa en azından bir saydamlık katılmalı.



Stadio delle Aquile



Stadio delle Aquile


Açıkçası her hafta farklı bir Anadolu ilinde oynamak kulağa hoş gelse de bu yol, kamp yaptırmayan Schuster ve maç gününü yollarda geçirmek  düşünüldüğünde, sportif başarı oranını minimuma indiriyor. Serdar Adalı'nın "TT Arena devletindir." açıklaması bürokratik yollardan TT Arena için şanslarını deneyeceklerinin göstergesidir. Roma-Lazio, İnter-Milan dönüşümlü oynayabiliyorken BJK-GS oynayamayacak demek garip kaçıyor. Son olarak  TT Arena olmazsa yüksek ihtimal oynayacağımız stat olan Olimpiyat Stadı'nın en dolu ve güzel resmini koydum ki moralimiz bozulmasın. 



Atatürk Olimpiyat Stadı

6 Şubat 2011 Pazar

BİR AVRUPA PROVASI BJK 1-1 KARABÜKSPOR


Açıkçası ilk 11'i gördüğüm de pek bir falsosu olduğunu düşünmedim artık elzem olan İsmail-İbo değişikliği dışında.  Bjk, alışılagelmiş önde kurulan baskıyı yapıp dönen topları alacak,  top kaybı olsa bile  orta saha mücadelesinden galip çıkacaktı gözüken, düşünülen, göz ardı edilen.



İlk 15 dakika orta sahada alan daraltan,topun arkasına çok çabuk geçebilen bir takım görüntüsü veren Karabükspor, Yücel İldiz ile sistemi olan, haddini bilen bir takım olmuş. Amaçları dirençli orta sahada top kapıp topu defansın arkasında herhangi bir yere atıp Emenike'nin yardırmasını beklemek. Eski Sivasspor'u hatırlattı bana biraz. Bjk ilk tehlikeli atağını Almeida'nın kontra atağıyla yakalaması sıkıntının göstergesiydi aslında.Ernst'in gününde olmaması, Fernandes'in de defansif yönünün pek olmaması nedeniyle orta sahada hakimiyet Karabük'te kaldı uzunca bir süre. Böyle baskı yediğimiz dakikalarda Guti'nin 40 metrelik paslarına ihtiyaç duyuldu açıkçası. İlk 15 dakika Erkem-Hilbert ikilisinin sağ kanattan ilerlemeye çalışan Beşiktaş 15. dakikadan sonra Simao'nun inisiyatif alışıyla 30. dakikaya ataklarda sol kanat kullandı, iki Karabük oyuncusu (Kerim Zengin-Murat Söyler) sarı kart görünce bu dakikadan sonra rakip sağ kanattan daha kırılgan bir takım haline geldi. Beşiktaş'ın sağ kanadının kırılgan olması için karta gerek yoktu, Ekrem kafiydi. Ekrem sağ bek fundamentalına hiç mi hiç sahip değil. Bek olmanın şartları, rakibi 5-6 metre uzaktan takip edip orta yapmasına izin vermek olmasa gerek. 30-45 arası mutlak bir Karabük baskısı, kaçan 2-3 net pozisyon ilk yarı bitsin dedirtirken 45+'da gelen Almeida kontra atağı sonuçsuz kaldı.

İkinci yarı başladığında  açıkcası Bobo-Almeida değişikliğini bekliyordum maçın herhangi bir anında. Zira BJK'nın ilk yarıdaki forvet ikilisi kontratağa uygun değildi. Baskı yapamadığınızda atak varyasyonlarını çeşitlendirmeniz gerekir ki daha tehlikeli bir takım kimliğine bürünebilesiniz. İlk yarıda Toraman'ı topukla sağından atıp solundan geçen Emenike 51' de Hakan tarafından biçildi. İntikamını 4 dakika sonra golle aldı. Simao'nun direncini kırdığı Karabük sağ kanadı, BJK'nın silkinmesi için umut olmuştu.Simao'da 3. ortasında Deumi'nin yardımıyla durum eşitledi. Simao'nun kullanmaya başladığı sol kanat, Q7'nin girişiyle anlamsız bir şekilde el değiştirince Bjk bir 5 dakika da Q7'nin oyuna ısınmasını beklerken kaybetti. Bu arada Q7 çizgiye yakın top aldığında İbo'nun ve çevre defansın ondan uzaklaşması,  basketboldaki isolationa fena halde benziyor , tek farkı defans dokununca faul olmadığından ve topla kaleye çok uzak noktalarda buluştuğundan, pek bir etkisi olamadan top kaptırılıp, rakip kontra atağı başlıyor. Oyuna girip orta sahayı çekip çeviren Necip, 76. dakikada topu  Almeida'ya verdi ve Almeida'nın mükemmel gol vuruşu direkten içeri girdi. Gol verilmedi ama neye istinaden verilmedi onu anlayamadım çünkü resimde bir yardımcı hakem göremiyorum, sağlıklı bir karar vermesi için bu resim karesinde olması gereken. Almeida'ya burada bir  parantez açmak gerekli, oyuna kendisini daha çok vermeli. Kafaya çıktığı topa araya defans girdi diye üzülmeye başladı atak devam ederken 30 saniye temiz yattı ölü gibi. Bunu Nobre, Nihat falan yapsa çarmıha gereriz. Nitekim 90+ 'daki karamboller de sonuç vermeyince 1-1 biten bir maç.Çıkarılacak dersler var.



Gelelim başlıktaki Avrupa Provası meselesine. Bu maçta görüldü ki Karabük karşısında presle kırılan  BJK UEFA'da oynayacağı maçlarda her saniye önde baskı kuramayacak. Defanstan kontra atağa top çıkaracak bir Guti'ye ihtiyacımız olacak.Ve en önemlisi kontra atağa yatkın bir forvete. Yani Bobo'ya. UEFA'daki 5-6 atacağımız maçlar geride kaldığına göre sıkıntılı maçlar için artık takımın bir kötü durum planı olmalı.Yani baskı yerken 3 pasta gol yapacak bir  kontra taktiği. BJK' nın ikinci yarıdaki tüm maçlarında yer alan Simao, takımda bu top taşımayı en iyi yapan adam, UEFA listesine seçilemiyecek. Bobo'da takıma alışacak kadar bile oynatılmıyor. Q7 zaten durup tekrar çalımlamaya kalkıyor ya da dağlara taşlara ortalıyor topları. Eğer Schuster Almeida-Nobre ikilisi ile gol arayacaksa UEFA'da son 8 bile çok zor.

 Bu blogda mümkün olduğunca hakemlerden bahsetmeyeceğim ama madem kanıtı var resim dursun. Her iki tarafı da memnun etmeyen Abitoğlu türevi hakemler sanırım federasyonun parası bittiğinde büyüklerin maçına atanıyor ki kitleleri çileden çıkarıp ceza aldırsın. İşi buysa iyi yapıyor tebrikler.

3 Şubat 2011 Perşembe

TRANSFERLERE MAKRO BAKIŞ ve YABANCI SINIRLAMASI



Bu tablo,2010-2011(ara transfer sezonu dahil) ülkelerin transfer marketinde pound bazında alış-satış-kar sütunlarını içeriyor. Ligler harcanan paralara göre sıralanmışlar. Transfere para harcamada dünyada 7. sıradayız.Tabloya dikkatli baktığımızda ise ZARAR listesinde EPL ve Rusya Ligi'nden sonra 3. sıradayız.

EPL'nin zarar listesinde bir numara olmasının uçuk boyutlarda olmasının belli başlı sebepleri var elbette ;
*Şampiyonluk parolasıyla yolan çıkan çok fazla takım olması
*Takımların neredeyse tamamının yabancıların elinde olması ve bu Şeyh,Rus petrolcü,Amerikalı gibi milyarderlerin transferlerde ekstra cömert davranmaları Bu noktada Wenger'in "Bir oyuncunun bir normal fiyatı vardır bir de Chelsea'nin verdiği fiyatı"sözü aklımıza gelmeli.
*Oyuncu kalite ortalaması en yüksek lig olması ve bu kaliteyi devam ettirmek amacıyla takımların oyuncuları yetiştirip satmak yerine en verimli dönemlerinde kullanma çabası
*Bu ara transferdeki çılgınlık

Diğer liglerden Bundesliga cimri Almanlar sayesinde az miktarda karda, La liga yüksek transfer hacmine rağmen önemsenmeyecek miktarda zararda.

90m pound zararda olan Ruslar zarardalar fakat bu harcamalarını sonuca ulaştırdılar (uefa kupaları,süper kupalar) ve ligleri sınıf atladı. UEFA'da Zenit Beşiktaş'a çıkacak diye aklım çıktı. En somut örneği de bu olsa gerek Rus takımlarının sınıf atladıklarının.

Gelelim anlı şanlı Süper Ligimize. Yaklaşık 75m pound başka liglere transfer olmuş durumda. Bu savurganlığın aslında savurganlık demek doğru olmaz ama nedenlerinden biri Digiturk'un takımlara dağıttı muazzam para. Aynı Süper ligimiz 2007-2008 sezonunda sadece 14m , 2009-2010 da ise 44m zarar yazmış. Fransa Ligi 53m (special thanks to Aykut Kocaman), Fransa 2.ligi bile 21m karda iken bu tablo neden dedirtiyor insana.

Nedenlerden ilk aklıma gelenler yabancı sınırlaması, Türk oyuncuların AB statüsü ve ligin repütasyonu oluyor. Aziz Yıldırım "Yabancı sınırlaması kaldırılsın" dediğinde herkes bir ağızdan "Büyük takımlar iyi oyuncu alacak,diğer takımlar Afrikalı dolacak"diye haykırdı. Neyse ki Digitürk serumuyla Hasta Ligimiz biraz silkindi ve her takım eskiye nazaran daha iyi yabancı oyuncular aldılar. Örneklemeye gerek var mı bilmiyorum ama Antep,Kayseri,Ankaragücü gibi takımların 1 sene önceki kadrolarına göz atmak yeterlidir

Avrupa'da gelmeyen başarılarla repütasyonumuz paramparça oldu,  şüphesiz bu repütasyonu geri kazanmak için tekrar harcama yapacağız özellikle Anadolu takımları şampiyonluk için iştahlandıklarından onlar da ellerinden geleni harcayacaklar. Yani gider kesin!!

Zararımızı minimize etmek için futbolcu ihraç etmeliyiz artık. Sizce bu mümkün mü? Bence değil. Yeteneksizliğimizden mi? Hiç değil.Yabancı sayısı kritik olan takımlardaki yeri sağlam olan iyi dediğimiz Türk oyuncular burada kazandıkları paraları Avrupa'da (vergilerde düşünüldüğünde) kazanmaları mümkün değil. Zaten rehavetten dökülüyorlar ( bkz: İbrahim Toraman). Ki zaten Avrupa'dan menajerler, temsil ettikleri takımları söylediklerinde burun kıvıran Türk oyuncular var. Tuncay'ın M'Boro da Stoke'da ne işi var diyen insanların olduğu ülkedeyiz. Tuncay nerede oynayacaktı be adam?? Ülkemizden yurtdışına giden oyuncular da ya Bosman'la gidiyorlar ya da ücretlerinden feragat ederek.

Sonuç olarak yabancısı sınırlanmış bir Türk Ligi, diğer liglere para kazandırmaya devam edecek.Yabancı sınırlaması kalkarsa Türk oyuncularımız oynayamayacak diyenler var biliyorum. "Beni hoca hayatta kesemez, her türlü oynarım ben" kültürü yerleşmek üzere Türk oyunculara,bu büyük bir tehlike.Süper Lig'de hangi takımı Türk oyuncusu taşıyor acaba? Milli takım görevlileri tercümanlarla  neden Avrupa'da fink atıyor Türk bulacaz diye? Sınırlama kalkmış,piyasaları normale inmiş Türk oyuncular biraz silkinip çalışssalar, düşledikleri Avrupa yolculuğu hiç de hayal olmayacak çünkü "Ey Türk oyuncuları YETENEK SİZSİNİZ!!"

2 Şubat 2011 Çarşamba

BJK 5-0 GAZİANTEP BELEDİYE MAÇ SONRASI


Beşiktaş'ın ilk 11'i maç öncesi yazısında tahmin ettiğim oyun yapısı ile sahadaydı. Schuster sadece Bobo-Almedia,Simao-Q7 değişiklikleri ile başladı. Önde Fernandes arkalarında Necip Ernst orta sahası ile başlayan Beşiktaş,maçın gidişatına göre orta sahada adeta voleyboldaki  gibi dönerek oynadı.Kah Necip kah Ernst atağı başlattı. Bu da kırılgan Antep'in orta sahasında varyasyonlar için büyük boşlukların oluşmasına yol açtı.Bobo'nun golüyle  öne geçen Beşiktaş skoru yakaladıktan sonra rahatladı.Defanstaki oyunculardan Sivok ilk müdahelerde başarılı,Toraman ise malesef takımın en kötüsüydü.Topu kafayla uzaklaştıramayan bir defans değildi kendisi ama yabancı kontenjanından takımın Türk prensi gibi hissediyor kendini.Bu maç için sevinilecek nokta, öngörülen sistemin Guti'siz de işleyebilme ihtimalinin doğru olması en azından kolay bir rakip karşısında.Daha zor bir rakibe karşı da kesinlikle denenmeli bu kadro.

Oyuncuları tek tek inceleyelim:

Hakan Arıkan: Saçları güzel olmuş. Tereddütte kaldığı bir pozisyon vardı sağolsun Hilbert ters kademede kornere gönderdi.Bu kolay maç onun için moral oldu.

Ekrem: İBB maçından sonra önünde daha defansif bir oyuncu Hilbert ile daha iyi oynadı. 2. golde Hilbert in orta yerine paralel pasında sıfıra inerken hızını kullanıp doğru noktaya pas atması sevindirdi.

Toraman: Yukarıda belirttiğim gibi konsantrasyonu eksik,ayakları yere basması lazım,ceylan gibi sekiyor,gerim gerim geriliyorum topa girerken.

İsmail: Gerçekten çok iyi oynadı.Ofansif yönünü artık sahaya istediği gibi koyacağını düşünüyorum.İbo'nun ofansif yönü sınırlı olduğundan artık solbek tercihi sağlıklıysa her zaman İsmail olmalı.

Ernst : Bir klasik olarak panzerimiz yine görevini layıkıyla yaptı.Gerektiğinde defanstan top aldı,gerektiğinde defansın göbeğine geçti. Aurelio'nun yerine Avrupa ve kupada hep tercih edilecektir,edilmelidir.Ah şu yabancı kontenjanı.

Necip: İstekli genç kardeşimiz Necip ilk hamlelerdeki faul sorununu derhal çözmeli. Takımın mantelitesinde pres yaparken faul yapmamak olduğundan,3 kişinin sıkıştırdığı bir oyuncuya faul yaptığında top rakipte, yapılan pres sonuçsuz kalıyor.Oynadıkça daha iyi olacak ama daha iyi maçlarını da izledim.

Fernandes: MAÇIN ADAMI. Defansif yönü mükemmel olmasa yaş fizik itibari ile Guti'den iyi. Topu da çok iyi saklıyor. Bu maç ofansif yönüyle ön plana çıktı.2. golde doğru yerde olması,3.gol de Hilbert ile verkaçı gözlerimin pasını sildi açıkçası.Diğer maçlarda göstermeye çalıştığı uzaktan şutları ve serbest vuruşları ile tam bir box to box orta saha oyuncusu olarak gözüküyor.Everton'da bu kadar sevilmesinin nedenlerini ayan beyan gözlerimizin önüne seriyor.Bonservisi alınsın ve Beşiktaş'ın Lampard'ı olsun.

Hilbert: İş ahlakına bayıldığım bir oyuncu 40. dakikada ters kademede de görebilirsiniz,75 ten sonra forma numarasının hakkını veren 9 numarada da .Fernandes olmasaydı maçın adamıydı.Tebrikler.

Q7: Bir penaltı,bir frikik.Yeterli bence.Ama Bobo ile sürekli bir karşılıklı sitem içersindeydiler.Hırsı kendinedir umarım.

Bobo: İlk yarım saat çok verimliydi.Attığı gol,vermediği pas bunlar onun takımda varolma savaşı vermeye karar verdiğinin yanıtı.Kiev maçına kadar biraz daha fazla oynamalı kondisyonu yetersizdi.Ama sağlam Bobo
bu sistemde Almeida' ya  rakiptir.

Not : Yılmaz Vural'la çok eğlendim.Yorumculuğa devam etsin.Q7'nin frikiği sonrasında "Lafımı kestin bizi gecikmeli Rıdvan yaptın" demesi komikti.

1 Şubat 2011 Salı

Beşiktaş-Gaziantep Belediye Maçı ve İdeal Beşiktaş Kadrosu


GUTİ'SİZ OLUR MU ?

 Beşiktaş yarışmaya devam ettiği 3 kulvardan sonuca en kolay gidilebilecek Ziraat Türkiye Kupası çeyrek finaline Gaziantep Belediye karşısına çıkıyor. Lig ve Uefa düşünüldüğünde en gerçekçi hedef açık ara bu kupadır. Gerçi yarı finalde olası rakip Galatasaray'ı geçebildiği takdirde karşısına tekrar İBB gelme olasılığı çok yüksek. Tek ayaklı finalde sakin bir Beşiktaş'ın İBB'yi geçmeme ihtimali yok ama Schuster'in inadını ve takımın basiretsizliğini de eklersek hüsran ihtimali de artıyor.
Yazının başlığı da burada ortaya çıkıyor işte. Gücünü efektif kullanan sakin bir Beşiktaş. Devre arası yapılan muazzam transferlerle ofansif gücü katlanarak artan Beşiktaş'tan kapanmasını beklemiyor hiç kimse tabi ki. Fakat 34 yaşında iki orta sahanın bu tempoyu götüremeyeceği aşikar. Kadro derinliği işte bugünler için önemlidir. Çok değil 5 maç önce Guti-Q7 bir arada oynarken yorulduklarında ayağına top gelmesin diye dua ettiğimiz Japonlar,Caspercılık oynayan Slovaklar vardı bu takımda,şimdi ise Ernst,Fernandes,Necip tabiri caizse ısınırken geyik çeviriyorlar kale arkasında. İBB maçında yorulan Guti'nin 87 dakika sahada kalmasını anlayamıyorum açıkçası. Beşiktaş'ın lügatına Schuster ile giren tırnak içinde rotasyon kelimesi anlamını yitirecek sakatlıklar da olmasa anladığım kadarıyla.
İBB maçı sakatlık raporu bir hayli kabarık İBB'nin gördüğü 3 karta rağmen. Cenk,Beşiktaş'ın alternatifi ile arasında dağlar olan tek oyuncu(farkettiyseniz ismini zikretmiyorum arkadaşın zira kalede Pancu olmasını tercih ederim) 6-8 hafta yok. Guti ve Q7'de darbelere bağlı ödemler yüzünden şüpheliler ve malum Aurelio cezalı.
Gelelim çıkacak kadroya:


Kalede,çöldeki vaha  Hakan Arıkan. Kaleyi,İnönü'de ve nispeten zayıf rakibe karşı devralacak olması kendisi açısından avantaj çünkü baskı altında falsoları çok belli oluyor gol yemese bile,zira hata yaptığında tüm statta infial yaratabilecek tepkiler doğuyor yılların birikimi yüzünden. Kendisine başarılar,bize de sabır diliyorum 


Defansta Toraman ve Sivok'un yeri garanti. Eğer Q7 oynamayacaksa Ekrem-Hilbert önlü arkalı oynasa hem Hilbert defansif yönüyle Ekrem'e pek bir iş bırakmaz hem de yapacağı bindirmelerde daha etkili olabilir kaleye daha yakın olacağından. Beşiktaş'ın Q7 nin olmadığı maçlarda bir alternatif denemesi açısından da önemli bir tecrübe olabilir. Bu sezon belli olduğu üzere Q7 sakat olmadığında %100 oynayacak bu takımda zaten yedeğe çekildiğinde huzursuzluk yaratabileceğini hissetmek zor değil,Ne yapalım her güzelin bir kusuru var.Sol bekte ise iki alternatifimizden herhangi biri olabilir. Üzülmez olsa daha iyi olur hatta oynayarak düzelecek ve daha önemlisi Simao(Kusuru olmayan güzel) ile daha iyi anlaşacak İsmail'in biraz dinlenmesi gerek. 
Gelelim en güçlü olmamız gerekip en kırılgan olduğumuz yere orta sahaya. Bu maç ve kolay  geçmesi  beklenen her maçta Ernst,Necip göbeği oluşturulmalı Fernandes de Nobre'nin bu sistemde oynadığı uzak forvet pozisyonunda oynamalıdır. Simao'nun soldan gerek bekiyle gerek de her topu aldığında kendisine yaklaşan vatandaşı Almedia ile girdiği  verkaçlar,oluşturduğu üçgenler tehlike oluşturabilecek boyutta. Olası bir dengesiz yakalanmada geri dönüşlerde rakibin karşılacağı üçlünün Ernst,Fernandes,Necip olması, olası bir atağı başlarken bitme ihtimalinin yükselmesi  demektir benim gözümde. FB-TS maçında da görüldüğü üzere şok presle dağılmayacak takım yok bu ligde,ve bu presi genç ve dirençli oyuncularla yapmak varken,Guti ve Aurelio'yu koca orta alana salmak pek de mantıklı değil açıkçası kolay ya da kolay gözüken maçlarda. Bu kadronun skora etki edemediği maçlarda 60'dan sonra dinç bir Guti-Bobo takviyesiyle skor değiştirilmeye çalışılabilir. Bu sistemdeki oyun anlayışı devam ettiği sürece Guti'siz başlayan kadroda asla ama asla DEFANSİF olmaz.


Konu çok uzadı ve kafamdaki Schuster mantaliteli ideal kadronun tanımını da yapmış oldum böylece. Başlıkta da belirttiğim gibi Guti'nin yaratıcılığı yadsınamaz ama dinç olması şart,adamın koşmaktan kızarmış kafasını gördükçe içim parçalanıyor.


Freddy Adu





Son sezonların en hareketli transfer sezonu yaşandı belki de. Son saatlerde bile kiralık giden bir çok futbolcu vardı. Kanımca son saniyelere kalan kiralık oyuncular hele ki opsiyonsuz olanlar "Ver abi sende duracağına bende dursun" mantığıyla olduğundan pek başarılı olamayacaktır. Gol kısırlığı çeken takımlar için akşam pazarı oluyor bu dönemler. Sanmıyorum ama umarım bu takviyeler faydalı olur.

Bu arada resimde görüldüğü üzere bir zamanlar Pele'nin "Veliahtım" dediği,menajerlik efsanesi,Twitter'da Rize'nin nüfusu(300.000) kadar takipçisi olan Freddy ADU Rizespor'a ne fayda sağlar bilmiyorum,bildiğim şey kendisini kesin bir çay reklamında göreceğimiz.